İnternet kafeler, YASAD ve yazılım sektörü

4 Eylül 2011 0 Yazar: Musa Savaş

İnternet kafelere en az bir kez de olsa gitmeyen yoktur herhalde. Ben de birkaç kez gittim. Hatta bu gidişlerimden biri, o haftaki yazımı dergiye göndermek içindi. O dönemde Türk Telekom’da grev vardı. Benim hatlar arızalanmıştı.

Arıza kaydı vermemize rağmen uzunca bir süre ilgilenen olmamıştı. Biz de kendi ilişkilerimizle halletmiştik. Fakat bir yazımı göndermek için semtimizdeki internet kafelerden birine gitmiştim. İnternet kafeler hakkında çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Hatta belli düzenlemeler yapıldı. Gerçi ADSL’in yaygınlaşması ve bilgisayar satışlarındaki artışların yakın bir gelecekte internet kafeleri bitireceği beklentisi şimdilik boş çıktı. Gidin bakın. Hala doluluk oranlarında büyük bir azalma yok. Bu durumun nedenlerini işin uzmanları incelemeli.

İnternet ortamında www.internetcafeciler.net isimli bir forum sitesi var. Orada bir bakıma bu meslek grubu örgütlenmiş. Birbirlerine yardımcı oluyorlar. Bu sitede okuduğum bir çığlığı sizinle paylaşmak istedim. Bir internet kafe sahibi şunları yazmış. Sadece imla hatalarını düzelterek aynen aktarıyorum:”….Bu sabah şöyle bir olay yaşadım. Daha önce başına gelen veya konu hakkında bilgisi olan arkadaşlardan yardım bekliyorum. Sabah 2 polis görevlisi, 2 avukat, 1 de bilirkişi olmak üzere 5 kişi kafeme geldi. Polisler ve avukatlar kimliklerini göstererek beni masamdan kaldırdılar. İlk başta CD çantam olmak üzere bilgisayarlarımı tek tek incelediler ve buldukları Microsoft ürünlerini not aldılar. Daha sonra çeşitli makinelerden toplam 5 adet harddisk’i sökerek el koydular. Sonra da ‘Size bir uzlaşma önereceğiz’ diyerek kafemi terk ettiler. Şimdi merak ettiğim birçok konu var.

‘Bizden cevap gelmeden herhangi bir işlem yapmayın. Makinelerinizi siler, format atarsanız onun da ayrı bir cezası var’ dediler. Elim kolum bağlı beklemek istemedim ve hemen Microsoft Türkiye’yi aradım ve bu konuda ne yapabileceğimi sordum. Onlar da beni hemen lisans alabileceğim bir kuruma yönlendirdi. 50 makinem var. Hepsi için lisans almam gerektiğini, aldığım takdirde harddisk’lerin iade edileceğini, hakkımdaki suçlamanın düşebileceğini beyan ettiler.

Ama tanıdığım bazı kişiler de bu işin böyle olmadığını, BSA’nın uzlaşmasını beklemem gerektiğini söylüyor. Bunları söyleyen de yine bilgisayar satışı üzerine sayılı firmaların yetkilileri. Bu durumda ne yapmalıyım? Sadece lisanları alsam dahi 17 bin TL tutuyor. Bu kriz ortamında bu para aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyorum. Sizden ricam bu konuda bilgisi olanların bana hangi yolu izlemem gerektiğini göstermesi…”

Böyle olayların yaşanmaması için ne yapılabilir?

En köklü ve radikal çözüm önerimi söyleyeyim: Yerli yazılıma destek verilmeli. Bu cümleme YASAD’cılar (Yazılım Sanayicileri Derneği) kızacak ama ben yine de söyleyeyim. Türk yazılımı yıllardır sahipsiz. Sahipsizlik sektörün kendi içinde değil. Karar vericiler olan siyasi otoriteler nezdinde sahipsiz. Ülkemizdeki hangi siyasi veya bürokrat yazılıma verdiği desteği söylemden çıkarıp eyleme döktü? Benim hatırladığım bir örnek yok. Gerçi Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım konulara çok aşina ama telekomdan başını kaldırıp da bir türlü BT (bilgi teknolojileri) ile ilgilenemedi. Bu nedenle TK’nın adının BTK’ya dönüştürülmesi çok önemli bir adımdı.

Nitekim BTK’nın ilk icraatlarından olan 3G konusunda yabancı firmalardan ve bu firmaların politik figürlerinden gelen tüm baskılara rağmen Ar-Ge ve 500 mühendis mecburiyeti koydular. Ülkemiz adına çok büyük bir kazanımdı bu. BTK ve Başkanı Tayfun Acarer’den şimdi aynı çabayı “yazılım” alanında da bekliyoruz. Türk yazılımını da desteklemenin zamanı gelmedi mi artık? Bu destek sadece Ar- Ge kanunu ya da teknopark yapmakla olmuyor. Vergi avantajı beklentileri de dertlere çare değil. Yazılım sektörümüz 1.5 milyar dolar oldu diye övünmeyelim.

Bunun ne kadarı yerli yazılım bilen var mı? Ciddi bir “yazılım politikamız” var mı? Milli işletim sistemimiz denen Pardus’u yedek oyuncu olarak tutmaktan vazgeçip, ne zaman oyuna sokacağız? Ülkemiz insanının yasal olmayan şekilde yazılım kullanması hırsızlık gibi görünse de “paramız yurtdışına gitmesin” bilinçaltı dürtüsünün doğal sonucu, yani bir nevi pozitif ayrımcılıktır.

Nitekim bu, hukuki bazı tanımların mutlak doğru olmadığı ender durumlardan biridir. Yazılım sektörümüzü ne kadar yerlileştirirsek, ben inanıyorum ki insanlarımız da o kadar yasal yazılımları tercih edecektir.

(Bu yazının bir kısmı 26 Temmuz 2009 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)