Nasıl yani?

2 Kasım 2009 0 Yazar: Musa Savaş

Önce size okuduğum bir haberi yazmak istiyorum. Haber kelimesi kelimesine şöyle:

“www.youtube.com adresli paylaşım sitesinde Atatürk’e hakaret edilen video görüntülerinin yayımlanmasının ardından, Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Savcısı Nurten Altınok, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne talimat vererek, konuyla ilgili görüntüleri istedi. Görüntüleri inceleyen Savcı Altınok, YouTube’a erişimin nöbetçi mahkemece engellenmesini talep etti.

İstanbul Nöbetçi 1. Sulh Ceza Mahkemesi kararında “Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafının, Türk bayrağı üzerine İngilizce küfür içeren yazılar yazılarak aşağılandığı anlaşıldığından, talebin kabul edildiği” belirtildi.

Türk Telekom Yönetim Kurulu Başkanı Paul Doany, ADSL hizmetinde yapacakları indirime ilişkin düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin soruları üzerine, mahkemenin YouTube’a erişimin engellenmesine ilişkin kararının dün akşam kendilerine faks yoluyla iletildiğini söyledi. Doany, ikinci bir karara kadar bu internet sitesi için verilen hizmetin askıya alındığını bildirdi.”

Haber aynen böyle. Yapılan işlemler hukuki olarak doğrudur veya değildir onu tartışamam çünkü ben hukukçu değilim. Fakat yıllardır teknoloji ile uğraşan biri olarak şunları söyleyebilirim. Hukuki olarak alınan ve uygulamaya konulan bu kararın teknolojik olarak geçerliliği olmayacaktır. Dünya genelinde milyarlarla ifade edilen bir internet kullanıcı kitlesi var. Türk Telekom’un ADSL müşteri sayısı 3,2 milyon adet. Kaba bir hesapla Türkiye’de Internet kullananların toplam sayısının 15 ile 20 milyon arasında bir rakam olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısı ile bu kararın uygulanması dünya üzerinde en fazla bu kadar insan üzerinde geçerli olacaktır.

Düşünebiliyor musunuz? Yabancılar ve muhtemelen de Yunanlılar tarafından yapılan bu küfürleri tüm dünya görebiliyorken; yine bu küfürü yapanlar bu siteye rahatça erişip terbiyesizliklerine yenilerini ekleyebiliyorken, küfür edilenler kendi ülkelerinin hukukçularının aldığı bir kararla bu siteye erişemiyor ve savunma veya karşı koyma hakkını kullanamıyor. Sizi bilmem fakat benim aklım almıyor.

Bunun yerine bu tür tekno-hukuki olaylar da şöyle bir yol daha mantıklıdır? Suç unsurunun bulunduğu sitenin sahibine yani You Tube’un sahibine dava açılması daha doğru bir hareket tarzıdır. Sahibinin ülkemizde temsilcisi varsa ona yoksa başka ülkede demeyin gidin orada dava açın. Diğer taraftan uluslar arası hukuk kuralları bu konuları ne kadar kapsar bilmiyorum ama kullanılabilir bir şeyler mutlaka vardır.

Söylediklerimden hareketle You Tube’un sahibi kim sorusunu sorduğumuzda karşımıza çıkan isim Google’dır. Google’ın Türkiye’de ofisi var mı? Tabii ki var. O zaman muhatap belli değil mi? Açarsınız Google’a davayı. Hatta burada açtığınız dava ile yetinmez ABD’de de dava açarsınız. ABD’deki kanunlar ne der bilemem fakat bizim kanunlarımızın ne dediğini tahmin edebilirim.

Bu olay şunu ortaya çıkardı. Bu tür olaylarda çok ciddi hukuki eksiklerimiz var. Devletin ilgili organlarının bu konularda uzman sivil toplum örgütleri ile bir araya gelerek uygun düzenlemeler yapması kaçınılmaz. Bence bu tür olayları “bilişim suçları” başlığına hapsetmek yerine teknolojik suçlar diye daha geniş bir başlığa taşımak çok daha doğru olur.

(Bu yazının bir kısmı 11 Mart 2007 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)