Neyleyim yeni hizmet / İlle de fiyat, ille de fiyat

27 Eylül 2009 1 Yazar: Musa Savaş

Yer: Mecidiyeköy’de NT Kitabevinin önü. Saat 16:00. Görme özürlü biri sırtını vitrine vermiş bekliyor. Belli ki birini bekliyor. Çünkü elinde bir çiçek demeti var. Tanıdığım çiçeklere benzemedikleri için ne olduğunu söyleyemeyeceğim. Bence siz de tahmin yürütmeye kalkmayın çünkü ben sadece gül ve laleyi tanırım. Bu durum tarif edemeyeceğim bir şekilde ilgimi çekti. Neden ve kimi beklediği sorularının cevabını öğrenme isteğim birden tavan yaptı. Hemen mağazaya girdim. İçeriden tam arkasına gelip güya dergilere bakıyormuş gibi yapıp onu gözlemeye başladım.

İçimdeki merak had safhaya çıkmıştı. Söz konusu vatandaş cep telefonu ile konuşmaya başladı. Ne konuştuğunu duyabilmek için cama o kadar sokuldum ki neden sonra bir ara kendimi araba camlarına yapıştırılan Garfield gibi hissettim. Hemen kendimi toparladım. Bir anda aklımdan geçen bir bilgi tanesi, beni, Archimed’in suyun kaldırma kuvvetini bulduğu günden daha fazla sevindirdi. “Yahu adam görmüyor zaten. Ne diye böyle Sherlock Holmes ayaklarına yatıyorum ki?” diye düşünür düşünmez soluğu adamın yanında aldım. Bu dünyada aynı noktada randevu vermiş tek kişi o olamazdı değil mi?

“Tamam Ebru. Sen iyice anladın değil mi olduğum yeri? Seni bekliyorum. Görüşürüz.” Dedikten sonra kapattı telefonu. Konuşmanın başını maalesef kaçırmıştım. Fakat bir bayanı beklediği gün gibi açıktı. Üstelik elinde çiçeklerle. “Eyvah! Gelen bayan ya görebilen birisiyse… Yok canım, dedim ya. Aynı noktada randevu vermişiz. Sakin ol!” demeye kalmadı Murat Muhallebicisi tarafından görme özürlü bir bayanın yaklaştığını fark ettim. Elindeki bastonun yere vururken çıkardığı sesi duymuş olacak ki bizimkinin yüzü o tarafa döndü ve dudaklarından fısıltı halinde bir kelime döküldü: “Ebru!” Alnı terlemeye, bastonu ve çiçekleri tutan elleri titremeye başladı. Nefes alışverişi hızlandı. “Ahhhh! Aşk. İşte bu. Ne güzel duygusun sen.” Diye geçirdim içimden. Ve zaman dondu Mecidiyeköy’ün göbeğinde.

Erkeğin adı: İsmail. Özürlü kadrosunda bir bankada çalışıyor. Bayanın adı: Ebru. O da özürlü kadrosunda bir kamu kurumunda çalışıyor. Her ikisi de aileleriyle ve kardeşleriyle yaşıyor. Birbirlerini MSN Messenger vasıtasıyla bulmuşlar. Her ikisinin de evinde bilgisayar ve ADSL var. Önceleri bu ADSL bağlantısı limitliymiş, fakat tanıştıktan sonra sınırsıza geçmişler. İlk tanışmalar esnasında her ikisine de kardeşleri yardım etmiş. Hala da kardeşleri bilgisayarı açıyor, İnternet’e bağlıyor, bunları karşı karşıya getiriyor sonra da aradan çekiliyorlarmış. Bunlar da saatlerce sesli konuşuyorlarmış. Böylece arkadaşlıkları ilerlemiş. Bu ilk buluşmaları imiş. O yüzden başlangıçta biraz heyecanlıydılar. Fakat geçen süre içinde daha rahat hale geldiler. Bunları nasıl mı öğrendim? Tabii ki tanıştım onlarla. Kendimi tanıttım. Ne düşündüysem onu söyledim. Onlarla bir yarım saat Murat Muhallebicisi’nde beraber oturdum. Sonra da izin alıp ayrıldım. İlk buluşmaları. Yalnız bırakmak lazım değil mi?

Yarım saatlik konuşmamızın en az 20 dakikası Türk Telekom ve ADSL bağlantısı üzerineydi. En çok şikayet ettikleri konu messenger üzerinden görüşmelerde hatların parazitli olması ve seslerin kesik kesik duyulmasıydı. İkinci konu tabii ki ADSL fiyatları. “Her ay bir sürü para ödüyoruz Telekom’a” dedi İsmail. Ben de ona; “Yakında fiyatları düşürmeleri bekleniyor” dediğimde aldığım cevap “Yok be abi, Araplar kondular oluk oluk para getiren şirketin başına. Yapsalardı şimdiye yaparlardı. Ben inanmıyorum fiyatlarda indirim yapacaklarına. Yeni hizmetler ortaya atıp hizmet ve fiyat kalabalığı yapacaklar. Bak gör. Dediydi dersin.”

Bu cevap üzerinde Türk Telekom’un yöneticilerinin bence uzun uzun düşünmesi lazım. Halk yani ticari deyişle tüketici nezdinde nasıl algılandıklarını iyi tahlil etmeliler. Şayet bu ülke için yeni hizmetler planlıyorlarsa halkın önceliklerini dikkate almalılar. Halk, Türk Telekom’dan ilk etapta yeni hizmet beklemiyor. Mevcut hizmetlerin kalitesinin artırılıp fiyatlarının düşürülmesini bekliyor. Düşürülecek bu fiyatlar kullanım süresini uzatacağından aslında Telekom’un hiç bir kaybı olmayacak. Bu sürümden kazanma stratejisi orta ve uzun vadede cirolara da olumlu yansıyacaktır. Ayrıca bir diğer olumlu yönüde düşük fiyat politikasının tüketicide oluşturacağı pozitif etki. Bu pozitif etki yeni sunulacak hizmetlerin daha çabuk kabul görmesini sağlayacaktır. Fakat Türk Telekom cephesine baktığımızda vardığımız sonuçsa yeni bir sürü hizmet geleceği yönünde. Yani İsmail haklı çıkacak gibi. Bizim tavsiyemiz Türk Telekom’un “Kör tuttuğunu öper” misali davranmayı bırakıp bir kez daha düşünmesi.

(Bu yazının bir kısmı PC Magazine dergisinin Temmuz 2006 sayısında yayınlanmıştır.)