Sosyal tuvaletler

20 Ekim 2011 0 Yazar: Musa Savaş

Öncelikle başlık için herkesten özür dilerim. Fakat bu netametli konuyu anlatmadan geçemeyeceğimden ve yazdıklarımı da en iyi özetleyen başlık bu olduğundan yazmam gerekti.

Uzun zamandır gündelik hayatımda dikkatimi çeken bir detay vardı. Dikkatimi çekiyordu fakat adını koyamıyor sebep sonuç ilişkisini kuramıyordum. Kendi özelinde yazdıkları ile değme gazetecileri bile kıskandıracak kadar hoş üsluba sahip olan PR şirketi sahibi bir arkadaşım ile sohbet ederken şu cümleler dudaklarımdan döküldü: “Sosyal paylaşım siteleri yaygınlaştığından beri, umumi tuvaletlerin kapıları kirlenmiyor.” Bir an ikimizde durduk. Sonra bir hayli güldük.

Dikkatimi çeken fakat adını koyamadığım şeyi tanımlamış hatta sebep sonuç ilişkisini bile deşifre etmiştik. Dikkatimi çeken şey sizlerinde anladığınız gibi gün içinde bir çoğumuzun kullanmak zorunda kaldığı umumi tuvaletlerin kapı ve duvarlarının temizliğiydi. Çünkü ben kendimi bildim bileli umumi tuvaletlerin kapı arkaları edebi cümleler ve her biri sanat şaheseri(!) karakalem çalışmaları ile dolu olurdu. Hatta bu sanatsal akımın bir ismi bile vardı: “Tosun Edebiyatı”

Tuvalet duvarlarındaki bu sanat akımı son 5 yıldır yavaş yavaş geriledi ve artık neredeyse tamamen yok olma noktasına geldi. Bu yok olma süreci halkımızın eğitim seviyesinin artması ile ilgili değildi. Acaba bu tuvaletleri denetleyen kurumlar çok mu iyi çalışıyordu. Güldürmeyin beni.

İnsan sosyal bir varlık. Sosyal bir varlık olmasa topluluklar halinde yaşamaz, yaşayamaz. Fakat tüm bu kalabalığın içinde nedense insan kendini yalnız hisseder. Kimsenin kendisini anlamadığını bunun sebebi olarak da kendisinin çok farklı olduğunu düşünür. Kendimizi ne kadar yalnızlaştırsakta birileriyle sohbet etmek isteriz. Bu birilerinin bizi sevenlerden olmasını tercih ederiz. Günümüzde büyük şehirlerde yaşamanın insanların sırtına yüklediği mesafe, masraf ve zaman kaybı olgusu çeşitli iletişim araçlarını ön plana çıkardı. Telefon ve internet biraz da bu sebeplerden dolayı insanların hayatında çok çabuk kabul gördü. Düşünsenize sesinizi duymak istediğiniz kişi nerede olursa olsun bir telefon veya bir bilgisayar uzağınızda.

Hayatımızda son beş yıldır bir sosyal medya olgusu var. Artık herkesin bildiği Facebook ve Twitter bu işin liderleri konumundalar. İnsanların orada paylaştıkları şeylere bir bakın. Çok büyük bir kısmı buram buram yalnızlık kokuyor. İnsanların herhangi bir faydalı bilgiyi paylaştığı veya bir şeyleri tartıştığını görmek pek mümkün değil. Yazılan ve paylaşınların hepsine bir de şu gözle bakın. Bu insan bunu niye paylaştı? İyi bakarsanız göreceksiniz. Söylenmek istenen aslında; bakın ben buradayım, yaşıyorum, iyi bir insanım, fakat insanlar genelde kötü, benim kalbim sevgi dolu, beni sevin… vb. şeklindedir.

İnsanaların daha önceleri tuvaletlerin kapı arkalarına yazarak paylaştıkları şeyleri şimdilerde Facebook ve Twitter aracılığı ile paylaşıyorlar. Tabii ki teknolojinin getirdiği imkanlarla daha fonksiyonel hale geldi bu iletişim.

Bu mecraların devletlerin devamlılığı açısından da büyük faydası var. Düşünsenize insanlar orada söylemek istedikleri şeyleri söyleyerek rahatlıyorlar. Bir bakıma bu sosyal ağlar toplumun biriken gazını almak için de önemli birer sübap görevi görüyor. Diğer taraftan istihbarat kurumlarını da fazla eleman istihdamından kurtarıyor. Bir vatandaş hakkında bilgi toplamanın en hıızlı ve ucuz yolu bu sosyal paylaşım siteleri. Bilgi toplayacağınız şahsın peşine takılıp istihbarat yapacağınıza bir hafta bu sitelerden takip edin nasıl bir insan olduğunu anlarsınız.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim. Umumi tuvaletlerde rahatlarken kapıya da bir şeyler karalamak zihinsel olarak insanı nasıl rahatlatıyorsa, evinizin tuvaletinde otururken kucağınızdaki bilgisayardan sosyal paylaşım sitelerine bir şeyler yazmak da aynı hazzı vermiyor mu?

(Bu yazının bir kısmı 15 Ağustos 2010 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)