İletişimin krizle imtihanı
Kriz herkes için bir bahane oldu. Birçok firma, uzun zamandır yapmayı planladığı fakat çeşitli faktörlerin tepkisinden çekindiği için ertelediği planlarını uygulamaya koydu. Çalışan kısmı ilgilendiren tarafı işsiz kalmakta, bu planların bir parçasıydı. Her firma ayakta kalmak için çeşitli yöntemler kullanabilir. Kimisi eleman azaltarak maliyetlerini düşürme yoluna giderken, kimisi de riskli alacaklarını azaltma yoluna gidebilir. Daha birçok yöntem vardır. Fakat en keskini eleman azaltmaktır. Firmaların hangi yöntemi kullanacağına bir şey diyemeyiz ama eleman azaltma yoluna gideceklerse yöntemleri hakkında bazı şeyler söyleyebilirim.
Bildiğim birçok firma eleman azaltırken nedense hiyerarşinin en altından azaltmaya başlıyor. Önce bekçiler, çaycılar, temizlikçiler veya şoförler azaltılıyor her nedense. Oldum olası hiyerarşinin en altındaki bu arkadaşların öncelikle işten çıkarılmasına hep karşı çıkmışımdır. Çünkü onların diğer çalışanlara sağladığı katma değer bence diğer birçok çalışandan daha fazla.
Diğer taraftan bu krizde yeni bir moda başladı. Önce iletişimcileri ve ar-ge’cileri işten çıkarma. Benim ağırlıklı ilgi duyduğum tarafsa iletişimcilerin işten çıkarılması. Şu anda şirketlerin yaşayıp farkında olmadıkları en önemli sorun şirketlerin Pazarlama (marketing) ve PR departmanlardaki çalışanlarını krizi sebep göstererek çıkarmasıdır. Bu durumu aklım almıyor. Firma yöneticilerine sesleniyorum. Kadrolarınızdaki iletişimcilere dokunmayın. Çünkü onlar sizin hem dışarıya hem de içeriye açılan ağızlarınızdır. Bahsi geçen departmanlar şirketlerin dışarı açılan kapısı, yüzü ve ağzıdır. Siz iletişimciler üzerinden kendinizi ifade edersiniz. Pazardaki duruşunuzu, tavrınızı sizin iletişimcileriniz, kamuoyuna en sempatik gelecek şekilde duyurur. Diğer taraftan içeriye dönük yani çalışanlarınızla sağlıklı diyalogu da yine iletişimciler üzerinden kurarsınız. “Yok canım, ne gerek var, içeriye verecek bir mesajımız olduğunda insan kaynaklarından bir e-posta attırırım” diye düşünüyorsanız size hoşunuza gidecek bir tavsiyem var. “Nasılsa adam işten çıkarıyorsunuz, dolayısı ile insan kaynakları departmanına da ihtiyacınız yok, orayı da kapatın e-postayı nasılsa bilgi işlem departmanı da atar.”
Şirketlerin iletişimci kıyımından benim çıkardığım sonuç şudur: Şirketlerin içinde bulunduğu eleman çıkarma süreçlerinde ilk kez iletişimcileri çıkarmasını kendilerini ifade etmek istemedikleri şeklinde yorumluyorum. İletişim çağında iletişimcisiz kalmak. Aklım almıyor. Bir kurumun iletişime ihtiyacı olmadığını düşünmesi Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun da doğru bir göstergesidir.
Kriz gibi, aslında içinde birbirinden farklı psikolojik faktörlerin bulunduğu zaman ve durumlarda şirketlerin kendini ifade imkânını sağlayan iletişimcilerin işlerine son verilmesi benim için kabul edilebilir bir durum değildir ve her aklıselim içinde olmamalıdır. Bu konuların çaylağı olarak ben böyle düşünüyorum. İletişimin sevgili guruları nasıl düşünüyor çok merak ediyorum. Gerçi şu ana kadar hiç birini ortalıkta görmediğimize göre bu durumdan çok da rahatsız değiller. Herhalde şömine karşısında şarap içiyorlardır.
Bu kadar iletişimin zeval gördüğü bir ortamda Türkiye’de iletişim gurusu olarak ortaya çıkan büyük PR şirketi sahipleri ve dahi ilgili sivil toplum kuruluşlarının seslerini çıkarmamaları manidardır.
İletişimin olmazsa olmazı olan PR’cılar ne yapıyor. Bence şu an köşelerine çekilmiş ellerini ovuşturarak iletişimcisiz kalan firmaların savunmasız bir şekilde avuçlarına düşmesini bekliyor. Çünkü şirketlerin kadrolarındaki iletişimciler bir bakıma çalışılacak PR şirketine karar veren ve onları yönlendiren bir konuma sahipti. Bir bakıma pervasız PR şirketlerine karşı firmanın savunma kalkanıydı. Bu yılın sonuna doğru birçok firmanın tatsız PR maceralarını şimdiden tahmin edebiliyorum.
PR şirketleri iletişimin olmazsa olmazları. Fakat tarzlarını hiç tasvip ediyor değilim. Şöyle ki, kendilerini sadece müşterilerine karşı sorumlu görüyorlar. İşin medya çalışanları tarafını hiç düşünmüyorlar. Onlar için varsa yoksa müşterilerini tatmin etmek için gerekli olan basın bültenlerini medya organlarında çıkartmak sonra da bunu müşteriye faturalamak. Medya çalışanları onlar için, yüzlerine gülünecek samimi görüşülecek ve basın toplantılarında kelle hesabı yapılacak insanlardan ibaret. Medya mensupları için PR’cılar yerine göre bir kurtarıcı fakat genelde de olmazlarsa çokta yoklukları hissedilmeyecek insanlar. Bunların sebebi ise PR’cıların müşterilerine sahip çıktıkları kadar medya organlarına ve medya çalışanlarına sahip çıkmamasıdır. Geçtiğimiz haftalarda kaç tane dergi kapandı. Önümüzdeki haftalarda daha da dergi kapanacak gibi görünüyor. Neden? Hiç düşündünüz mü? Birkaç sebebi var. Bu sebeplerden birisi de PR’cıların dergilere ve dergi çalışanlarına sahip çıkmamasıdır. 10 bin satan bir dergide haberin çıkmasındansa günlük gazetenin lüzumsuz bir ekinde küçücük bir haber olması onlar için daha değerlidir. Çünkü o ek gazetenin satış rakamı kadar sattığından müşteriye kesilecek fatura da o kadar büyük olacaktır. (Kaldı ki, bu değerlendirme de külliyen yanlıştır. Haberin çok kişiye ulaşmasından ziyade, etkinliği önemlidir. Yapılan araştırmalar bir derginin ortalama minimum 2,5-3 kişi tarafından okunduğunu ve etkinliğinin gazeteden daha fazla olduğunu kanıtlamıştır. Gazeteler çok kişiye ulaşır ama, dergiler yalnızca konuyla ilgili kişilere doğrudan mesaj verir.) Dolayısı ile herhangi bir derginin yıllarını bu mesleğe vermiş haber müdürünün, mesleğe yeni başlamış fakat bir gazetenin ekinde küçücük haberleri yazan çaylaktan daha fazla değeri yoktur.
Tüm bu sıkıntılar nasıl aşılır derseniz onu da söyleyeyim. PR’cılar, firma iletişimcileri ve medya mensuplarının el ele vermesi gerekiyor. Birbirlerini rakip, düşman veya herhangi olumsuz bir kategoriye sokmamalıdırlar. Aksine birbirlerinin tamamlayıcısı olduklarını idrak etmeli ve art niyetsiz bir şekilde işbirliği yapmalıdırlar. Çünkü PR’cı, gazeteci ve iletişimcilik bir ağacın farklı dalları gibidir.
Şimdi PR’cı dostlar soracaklar “Peki biz ne yapalım?” diye… Hemen aklımıza gelen PR’cıların müşterilerine “coverage” sağlamaktan başka hizmetler de vermesi, bunların da gazeteci dostların lehine olması. Öncelikle belli başlı yayınların yaşaması için müşterilerini doğru yönlendirmeleri gerekiyor. Özellikle PR hizmetleri yanında müşterilerine medya satın alma hizmeti veren veya bu konuda müşterileri üzerinde etkisi olan PR’cıların seçimlerini daha rasyonel ve objektif yapmaları gerekiyor. Araştırmalar “kriz” sırasında tanıtıma ağırlık veren firmaların her zaman krizi fırsata çevirdiğini söylüyor. Hepimiz bunu biliyoruz. Eminiz PR’cılar da… Peki müşterileri üzerinde bu konuda ne kadar etkili olabiliyorlar? Gelelim işini kaybetmiş gazeteci arkadaşlara. PR’cılar onlar için ne yapabilir? Müşterilerinin bülten, white paper, web sitesi gibi işlerini bu arkadaşlara yaptırabilirler. Basın bültenlerini hazırlamak, çeviri işlerini yapmak için bu arkadaşlardan yararlanabilirler. Bu arkadaşlardan danışmanlık hizmeti alabilirler. Yapılacak şey çok! Yeter ki, siz elinizi taşın altına sokabilecek kadar yürekli olun…
Bu yazdıklarımla ilgili taraflardan bana olumlu veya olumsuz tepkiler gelecek. Bence, bana tepki göstermekle vakit kaybetmeyin. Bir an önce bir araya gelin ve harekete geçin. Yoksa bu kriz de sınıfta kalacaksınız. Kendinize gelmeniz de en az üç yıl sürecek.
(Bu yazı 19 Ocak 2009 tarihinde yayınlanmıştır.)