Oyun dediğin çok ciddi bir iştir

27 Kasım 2013 0 Yazar: Musa Savaş

Oyun denildiğinde herkesin aklına ilk gelen “boşa harcanan zaman” oluyor. Hele bu elektronik oyunsa, durum daha da vahim. Bir yandan çocuğun psikolojisi ya da vücudunda (gözü ya da el eklemlerinde) bozukluklar filan anlatan doktorlar, sosyologlar, psikologlar, diğer yandan bu oyunların çocukların derslerine kötü etkiler yaptığını düşünen eğitimciler ve aileler ve en kötüsü bu oyunların şiddet içerdiği için yeni nesillerin bozulduğunu düşünen politikacılar ve koca bir ülke.

Evet son 10 yıldır internet kafeleri ve oyunları sürekli “kötü” yönleriyle tartışıyoruz. Ama olayın diğer yönlerini gözardı ediyoruz.

Bu da “bazı oyunların” insan eğitimine, hayatın kolaylaşmasına ve de ekonomiye katkısı. Hani Çin’lilerin meşhur “kriz” kelimesi yani hem “fırsat” hem de “sorun”u anlatan kelimesi var ya, belki burada bunu söylemek lazım. Oyunların mutlaka bazı eksi yönleri vardır. Ama dünya oyunları artık farklı yönleri ile kullanıyor.

Applied (Uygulamalı) ya da Serious (Ciddi) Oyunlar, son dönemin yükselen trendi. Entertainment (eğlence) ya da Advergame’den (reklam için kullanılan oyunlar)  farklı olarak, uygulamalı oyunların  kapsadığı alan aile, iş dünyası, kamu yani her alanı kapsıyor. Başka deyişle artık hayatımızın her alanı simüle ediliyor. Böylece sadece yapılması gerekenler değil, diğer yönü yani yapılmaması gerekenler de öğretiliyor. Oyunlar verimlilik anlamında kullanılıyor.

Uygulamalı oyunların kendisine en fazla yer bulduğu alanlar sağlık, savunma, aile, eğitim konuları. Örneğin hiperaktif çocukların, bilinen zaman yönetimi sorununu oyunla geliştirmek ya da enerji kullanımı konusunda eğitimi yine oyunla vermek gibi. İşe yeni giren elemanların oryantasyon safhası da artık oyunlara yüklenmeye başlanmış. Üstelik bunun avantajı yanlışları da göstermek. Çünkü klasik oryantasyon  programları sadece yapılacak işin ve şirketin ne olduğu konusunda bilgi vermeye yöneliktir. Halbuki uygulamalı oyunla oryantasyonda, yeni işe alınan eleman yapılacak iş konusunda yanlış ve doğru kararlar verdiğinde neler olduğunu görebiliyor. Zaman içinde bu uygulamaların, işe alım öncesi eleman tahlili anlamında da kullanılabileceği öngörülüyor.

Tabi uygulamalı oyunlar dediğimizde, arttırılmış gerçeklik (augemented reality) konusunu atlamamak lazım. Bunu “mış gibi” diye de adlandırabiliriz. Augemented reality ile fiziksel olmayan şeyleri kullanabilir hale geliyoruz. Bu anlamda IKEA’nın dağıtılmaya başlanan 2014 katalogunu analım. Bu katalogda gördüğünüz bir eşya  –örneğin bir sehpa– için, cep telefonunuzun kamerasını kullanarak, “evinizin ortasına konulduğunda nasıl gözükür?” sorusuna cevap alabiliyorsunuz.

Şu ana kadar, köşemizin elverdiği oranda eğitim ve hayatı kolaylaştırma fonksiyonlarına değindik. Ama bu oyunların, ekonomik yararı olabileceğini, hele bulunduğumuz coğrafyada ülkemize katkıları olabileceğini düşünüyorum. Dizilerimizden sonra, oyunlar acaba ikinci bir yeni kalem olabilir mi? Zaten oyun endüstrisi kendisini bir süredir film endüstrisi ile kıyaslıyor. Bazı rakamlara göre, çoktan daha yukarıya geçtiler.

Fatih Projesi bu anlamda önemli bir fırsat olabilir. Hem ülkemiz, hem de yurtdışına satmak anlamında. Çünkü çocuklara dil eğitimi de artık oyunla veriliyor. Türk Telekom’un Vitamini bazı ülkelere satıldı. Bu tür eğitim programları da neden satılmasın? Enerji kullanımından, dil öğretmeye, namaz öğretmekten, yazım şekli öğretmeye, pek çok alan var.

Fatih Projesi, çocuklara ulaşmak için tek şans değil. Bugün ülkemizde 25.000 İnternet Kafe olduğu raporlanıyor. Biz bu kafeleri kötülemekle zaman harcıyoruz. Ama bu kafeleri bir fırsat olarak görsek ve bu tarz oyunlarla bezesek. Aile Bakanlığı için önemli bir fırsat var bence.
Bakanlık demişken, devlet son dönemde ARGE’ye önemli destekler veriyor. Ulaştırma Bakanlığı’nın da 300 milyon TL’lik bir ARGE fonu var. Bu konuya dikkat çekiyoruz. Oyun konusuna eğilelim ve özellikle de uygulamalı oyunlar konusuna bir öncelik ve avantaj sağlayalım. Hele ki Fatih Projesi önümüzde dururken, neden bu projenin içersine böyle adımlar eklemeyelim?

(Bu yazının bir kısmı 22 Eylül 2013 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)