Bankaları bekleyen büyük tehlike

24 Aralık 2012 0 Yazar: Musa Savaş

Bankalar itibar müesseseleridir. Buna kuşku yok. İnsanların en değerli şeyleinden biri haline gelen paralarını emanet ettikleri için değerlidirler. Dolayısıyla da bankaların bu durumları  çeşitli kanunlarla da devlet güvencesine alınmıştır. Fakat kanunlar incelendiğinde nedense hep tek taraflı olduğu görülüyor. Kanunlarda bankaların itibarları bile güvence altına alınmışken bankalara paralarını emanet eden müşterilerle ilgili düzenlemeler itibar ekseninde değil. Demek istediğim bankalar itibar müessesesi de buralara paralarını emanet eden kişi veya kurumlar itibarsız mı? İşleyişteki pratiğe baktığımızda maalesef öyle olduğu görünüyor. En basit örnek olarak şunu söyleyebilirim. Şayet siz herhangi bir sebepten dolayı bankaya olan diyelim ki kredi kart borcunuzu bir gün geciktirseniz hem telefon tacizine uğrarsınız hem de otomatikman faizi yersiniz. Fakat çekmek istediğiniz parayı onlardaki teknik bir problemden dolayı çekemeseniz veya bir ödemenizi onlar yüzünden yapamasanız size geçmiş olsun. Bankalar bu konularda maalesef hiçbir sorumluluk üstlenmezler.

Bu konuyla ilgili daha somut bir örnek vermek istiyorum. Örneğimizi teknoloji bankacılığı konusunda öncü olduğunu iddia eden bankalarımızdan Garanti Bankası özelinde fakat tüm  bankacılık sektörü geneli için vereceğiz.

Olayı yaşayan ülkemizin önde gelen teknoloji blogger’larından Hamza Şamlıoğlu (www.teakolik.com), nam-ı diğer Teakolik. Hamza, yaşadığı problemin çözümü için defalarca çağrı  merkezini arıyor. İnternetten bir tıkla açtığı fakat sonradan iptal etmek istediği bir hesap için defalarca şubeye gitmek zorunda kalıyor. Kart borcu yüzünden (sanal kart hesabında para olduğu halde) hesabı bloke ediliyor ve daha bir çok detay. Hamza tüm bunları kabus olarak adlandırıyor ve blogunda akıcı bir üslupla gayet güzel dile getiriyor. Kendisiyle görüştüğümde şunları söyledi: “Garanti Bankasını seviyorum. Zaten yıllardır onunla çalışıyorum. İş Bankasına yatan maaşımı her ay hemen çekip Garanti bankasına yatırıyorum. Fakat yaşadığım olaylar ve problemimin uzun süre çözülememesi neticesinde en son çare başımdan geçenleri yazmak oldu. Yazmak da çare oldu problem çözüldü. Gönül isterdi ki iş buralara gelmesin telefonla çözülsün. Fakat bazı banka işlemlerini başlatmak bankaya gitmeden mümkünken sonlandırmak için bankaya gitmemizi istemeleri çok ciddi bir sistem eksikliği. Hatırı sayılır maaşlar verdikleri Bilgi İşlem departmanları ne yapıyor inan merak ediyorum. Şunu da belirtmek isterim ki bu tür problemler sadece Garanti Bankasında yaşanmıyor benzer problemler diğer bankalarda da var.”

Problemler olduğu konusunda Hamza’ya katılıyorum. Bankaların Bilgi İşlem departmanlarının ne iş yaptıklarını ben de onun kadar merak ediyorum! Kişisel olarak ben de yıllar önce bir çok bankayla çalışan biri olarak çok problem yaşadım. Gerçi o dönemlerde teknoloji bankacılığı daha emekliyordu. Son çare olarak Bank Asya hariç tüm banka hesaplarımı kapattım. Bank Asya’yı tercih sebebimse internetten EFT ve havaleye ücret almamasıydı. Fakat o da son bir yıldır internetten EFT ve havaleye ücret almaya başladı. Bu yüzden canım çok sıkılıyor fakat şimdilik sabrediyorum.

Geçen yıl ise bazı iş zorunluluklarından dolayı  ikinci banka olarak Akbank ile çalışmaya başladım. Kredi kartının imkanları gayet iyi fakat yıllık ücret (yanlış hatırlamıyorsam 65 TL) satırını yakın zamanda ekstremde görünce moralim bozulmadı desem yalan olur.

Tüm bunları neden yazdım? Hiçbir bankayı karalamak veya kötülemek değil amacımız. Sadece bir tüketici olarak yaşadıklarımız dile getirmekti. Banka ismi vermeden de yazabilirdim bu yazıyı fakat o zaman hiç kimse üstüne alınmıyor biz havaya söylemiş oluyoruz. Bence sadece burada ismini telafuz ettiğimiz bankalar değil ismini telafuz etmediklerimizde bu yazdıklarımızı birer müşteri geri dönüşü olarak algılayıp gereğini yapmalıdırlar. Sakın bana “Biz zaten bunları biliyoruz?” diye gelmeyin. Çünkü o zaman bana yeni sorular sorma hakkı verirsiniz ki inanın bana hepimizin canı çok sıkılır! Ben söylemiş olayım…

(Bu yazının bir kısmı 17 Haziran 2012 tarihli Para dergisinde yayınlanmıştır.)