Uzaktan, uzakları izlerken…

3 Kasım 2013 0 Yazar: Musa Savaş

Ararsınız…

Gündelik hayat içinde sebepsiz gülüşlerinizin failini ararsınız hep. Kah kırılıp, dökülürsünüz; kah yok olup, dirilirsiniz. Herkes gibi mutlu bir son değil, ‘son’suzluk istersiniz. Anlaşmadan ölmeyeceğiniz ‘O’nu arar durursunuz.

Bambaşka…

Evet… ‘O’nunla, yani doğru kişiyle karşılaştığınızı anlarsınız. Çünkü ‘O’nu tanıdığınız günden beri bambaşka biri olmuşsunuzdur. Tarif edemezsiniz… ‘O’nun yanında her kelime anlamını yitirir. Canım, aşkım, birtanem… vb. hepsi anlamsızlaşmıştır ‘O’ hayatınıza girdiği günden itibaren. Çünkü, ‘O’na ilk görüşte aşık olmamışsınızdır, her gördüğünüzde aşık kalmışsınızdır.

Sorarsınız…

“Nesine aşık oldum?” diye sorarsınız kendinize. Gözleri gelir aklınıza… Sonra gülüşü… Ahhh!.. O gülüşü… Peki ya yüreği? İyi yüreğini sevdiğinizi hatırlarsınız… Fakat asıl aşık olduğunuz aslında ‘O’nun kadınlığıdır. Çünkü O, kadın gibi kadındır. Ve… Bazen… Bir cümlesi yüzlerce öpücüğe bedeldir.

Biliyorsunuz…

Artık biliyorsunuz, yüzünüzdeki sebepsiz, bazen de anlamsız gülüşlerin sahibini… Siz mi ‘O’nun için yoksa ‘O’ mu sizin için doğmuştur, bir türlü cevaplayamazsınız. Sadece söylersiniz; “İyi ki var.” Hayallere sığınırsınız. Çünkü aranızdaki mesafelere rağmen ‘O’na sarılabildiğiniz tek yer hayallerinizdir.

Doyamazsınız…

Öyle bir aşk vardır ki içinizde ne yazmaya ne de anlatmaya doyamazsınız. Sevginiz, sizi daha çok hayata bağlar. Çünkü bilirsiniz ‘O’nsuz uyandığınız her sabah aslında bir hiçliğe uyanmaktır.

Sabredersiniz…

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dediğini hatırlarsınız: “Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.” Ve… Emin olursunuz sabrın en güzel şey olduğuna ve görmeniz gerekenleri sırasıyla, zamanı geldiğinde size göstereceğine.